Gecenin bir yarısında aniden yer yerinden oynadı. Beşik gibi sallandı.
Yatağından fırladı herkes. “Neler oluyor?” diye bağırıp çağırdı.
Hayalleriyle yatanlar, ertesi gün yapacakları işleri hesap edenler
sabaha kavuşamadı.
Gerçekler çok acıydı. Yürekler acıyla yandı kavruldu. Şehirler, ilçeler,
kasabalar ve köyler yerle yeksan olmuş, binalar çökmüş, feryat figan
göklere ulaşmış, ah ve iniltiler yerin yedi kat dibine ve göğün yedi
kat semasına ulaşmış...
Geçmişte sarsıntı ile helak edilen kavimler hatırlandı. Diller duaya
durdu: “Allah'ım bizleri bağışla! Helakten koru…”
Hani o kasaba halkı, Allah'ın gönderdiği peygamberleri yalanlamışlar,
azgınlık etmekten geri durmamışlardı.
İşte tam da o zaman şehrin öbür ucundan koşarak gelen bir adam
vardı. İyiliğe çağıran…
İşte o kişi sensin, benim, biziz… Ülkenin her yerinden koşup gelenleriz.
Bu senin öykün, bu sarsıntının öyküsü, sarsıntı ile sarsılanların
öyküsü.
Herkes bir sınanma yaşıyor. Öyküler farklı olsa da deneniyoruz