Anadolu gibi şiir yazmak... Uluların mayaladığı hamur... İnsanî, ahlâkî ve İslâmî... Allah'ın güzel olarak övdüğü ne varsa her şeyin müşterekliği... Anadolu, ilâhî olanla beşerî olanın âbidevî mekânı... Beşerînin, kutsalın boyasına boyandığı yerin adı... Rengini, kutsalın renginden alan toprak, vatana teslim olurken, karakterini, üzerinde hayat sürene taşıyan Anadolu... İşte, İsmail Bingöl'ün şiirleri, Anadolu gibi... Zahiren bakanlar, kelime ve seslerin şiddetine çarparlar. Süssüz, düz ve dosdoğru... Sert ve acı... Harman yerinde dolandırmadan, mahsulü peşin ve eksiksiz önünüze koyar. Bingöl'ün şiirlerine, bir de, derunî bakanlar görürler ki, şiirler içli, kırık, dökük, zarif ve nezaketli bir dünyanın kapısını aralar. Bir mısrada tarihe ve maziye yol alırken, bir başka mısrada, an'ın kırgınlık ve aşklarına rastlarsınız. Çünkü, o, bir şairdir, hisseder, anlatmak ve paylaşmak ister. Zira, onda kelimeler, esrarlı bir dünyanın hikmetlerini taşır, okuyucularına. Şairdir, gölgesi uzun, düşer peşine hakikatin. Şair, paylaşmak ister acılarını, hafiflesin diye belki. Ama, bilir ki, paylaşmak, çoğaltmaktır.
Ben bir şairim Düştükçe üzerime kahırdan kelimeler Ve yoksa eğer dargınlığımın çaresi Uzun hikâyelerden arta kalan bu matemi Kiminle paylaşayım.