Toplum, toplam değil bir bütündür. Toplam sayı bildirirken toplum sosyal ilişkiler örüntüsünü/ağını ifade eder. Sosyoloji bireyler, gruplar ve toplumlar arası siyasî, ekonomik, dinî, eğitimsel, ailevî ilişkileri; bu ilişkilerin oluşturduğu sosyal yapı ile sosyal değişmeyi inceler. Sosyalleşmeden modernleşmeye, statüden küreselleşmeye kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Ancak insanoğlu toplumsal yaşam pratiklerinde karşılaştıkları sorunların tespiti ve çözümü için Comte'u, Durkheim'i, Weber'i...
beklememişlerdir. Sosyal felsefe, toplum felsefesi, devlet felsefesi, insan felsefesi, ahlak felsefesi adı altında düşüncelerini ortaya koymuşlardır. 14.yüzyılda İbn-i Haldun ‘İlm-i Umran' adıyla yeni bir bilim kurmuştur ki kimilerince sosyolojinin kurucusu veya ilk sosyolog kabul edilmektedir. Fransız İhtilâli sonrasında ise Comte'un pozitivizm temelinde inşa edip adını koyduğu ‘Sosyoloji', bilimler arasında yerini almıştır. Sonra gelen çoğu sosyolog da ‘sosyolojinin kurucuları' unvanıyla anılmaktadır. Sosyoloji tarihinde "sosyal ilişkiler örüntüsünü, bireyler/aktörler arasındaki ilişkiyi belirleyen temel etken/etkenler nedir?" sorusuna cevap arayan bazı sosyologlar sosyal ilişkilerde bütünü, uyumu, dayanışmayı, işbölümünü...;
bazı sosyologlar çıkarı, rekabeti, egemenliği... temele almışlardır. Sosyal ilişki ve olguların farklı perspektiflerden değerlendirilmesi ile de organizmacı, fonksiyonalist, çatışmacı, yapısalcı sosyoloji teorileri ortaya çıkmıştır. Kitap öncelikle sosyolojinin doğuşunu hazırlayan toplumsal düşünce ve şartları Fransız İhtilâli ile Sanayi Devrimine sıkışmışlıkla değil daha öncelerden birikimle gelen sosyal felsefeler ile ele almakta; sonrasında da sosyolojinin kuruluşunda yer alan sosyologların düşüncelerine yer vermektedir.