Magritte ile Miró kadar birbirinden farklı iki sanatçının beraber yer aldığı başka hiçbir sanat hareketi tarihte görülmez. Bunun nedeni sürrealizmin bir sanat hareketi olarak değil, bir felsefi strateji olarak doğmuş olmasıdır. Sürrealizm bir yaşam tarzıydı; Birinci Dünya Savaşı’nda dünyaya korkunç bir kıyım yaşatmış yerleşik düzene karşı bir başkaldırıydı. Bilinçdışının kuytuda kalmış, en karanlık yanlarından beslenen sürrealist yapıtlar gerçekten olağanüstüydü ve uluslararası bir nitelik taşıyordu. Tanınmış yazar ve sürrealist sanatçı Desmond Morris kitabında sürrealistlerin çalışmalarını çözümlemeye çalışmak yerine onlara insan olarak, sıradışı bireyler olarak bakıyor. Bu sanatçıların kişilikleri nasıldı; güçlü ve zayıf karakter özellikleri, tercihleri nelerdi? Sosyal bir hayat mı sürüyorlardı, yoksa münzevi miydiler? Ayrıksı ve cüretkâr mı, yoksa içe kapanık ve çekingen miydiler? Morris’in aktardığı komik, sarsıcı, eğlenceli anekdotlar sürrealist felsefeye yaklaşım açısından sanatçıların eserlerinde ve hayatlarında gözlenen çarpıcı değişkenliği de açığa çıkarıyor. Yazarın kişisel tanıklıklarından faydalanılan kitapta, sürrealistlerin yaşam öyküleri, mizaçları ve çoğu zaman karmaşık aşk hayatları, sanatçıların fotoğrafları ve eserleriyle birlikte çok canlı bir tarzda resmediliyor