İslâm; sosyal ve siyâsal hayatın vahye göre düzenlendiği ilâhi bir nizamdır. Tüm çağları kuşatıcı
yasaların içerisinde olduğu bu İlâhi nizama rağmen, batılı ideologlar tarafından kurgulanan
ideolojilerin müslümanların siyâsi programlarında söz sahibi olması ümmet adına çelişkili bir
durumdur. Bu sebeple hem dünyayı huzura kavuşturacak yönetim şeklinin tevhid merkezli yaşam
biçimi olan İslâm nizamı olacağı gerçeğini, hem de yeryüzünde kaybolan bu ilâhi sistemin yeniden
tesis edilmesi için izlenilecek nebevî yolu yine ayet ve siyer kaynakları eşliğinde beyan edecek,
egemenliğe giden yolda mü'minlere sunulan rabbanî işaretlere tefsirler ışığında izah getireceğiz.
Tevhidi bakış açısını kazanmış toplumlar için hakikat gün ışığı gibi ortadadır. Ancak kalplerini ve
amellerini batı dünyasının etkisinden kurtaramamış oluşumların kendilerine sunulan bu reçeteyi
kabul etmemelerinden dolayı peşinden sürüklediği kitlelerle birlikte zilleti tercih ettikleri de
malumdur. Hilafetin ilgasına kadar gelen süreç ve Kur'an'a bağlı toplulukların adalet içerisinde
yaşadığı dönem sonrasında, yani; Kur'an’ın sosyal ve siyâsal hayattan koparıldığı günden beri
İslâm dünyası bir türlü zilletten kurtulamamışken, hâlâ gayr-i İslâmi yöntemlere başvurarak İslâm
nizamını getireceğini zannedenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bu yüzden İslâm coğrafyasında
çözüm; iktidarların değişimi değil, ümmetin tevhid inkılâbı ile dönüşümü sayesinde mümkün
olacaktır.