Osmanlı modernleşmesinin matbûât ve tedrisât sahalarındaki tezâhürlerinden biri, hiç şüphesiz, Tanzimat’tan itibaren resmî kurumlar ve teşvikler aracılığıyla ivme kazanan tercüme faaliyetleridir. Bu bağlamda dikkat çeken temâyüllerden biri, hassaten II. Abdülhamid döneminde, yeni ilmî-kelâmî-felsefî eserlerin telifinin yanı sıra, Osmanlı klâsik ilmî geleneği çerçevesinde Arapça asıllarından tedrîs edilen kadim mirasın aslî eserlerinin Türkçe tercümelerinin yaygınlaşmasıdır. Söz konusu klâsik kaynakların, 19. yüzyılı etkisi altına alan Batı kökenli felsefî-fikrî cereyanlar karşısında yeni bir bakışla gündeme getirilmesi ve modern usûlde eğitim gören daha geniş bir okur çevresine sunulması bu temâyülün ortaya çıkmasında belirleyici olmuştur.
Latin harfleriyle ilk defa yayınlanan bu eser, Osmanlı döneminde daha önce birçok eseri Türkçeye tercüme edilmiş İmam Gazzâli’nin Tehâfütü’l-Felâsife’sinin II. Abdülhamid dönemi ser-küttâblarından mütercim Hasbî Süleymân Efendi tarafından 1891 senesinde tamamlanan tercümesidir. Dîbâce’sinde “sultanın emriyle” kaleme alındığı belirtilen bu tercümenin ehemmiyeti, İslâm klâsik ilim geleneğinden henüz kopmamış bir idrâkin, ilmin ve lisânın tezâhürü olmasında yatmaktadır.