Felsefe, farklı konular ve disiplinler arasında çeşitli yönlerden ilişki kurmak, konuları ve sorunları diyalojik ve diyalektik bir tarzda ele almak, analiz etmek ve tartışmak suretiyle varlığını ve dinamizmini sürdürebilen bir disiplindir. Bu bağlamda tıp ve felsefe gibi birbirinden oldukça farklı disiplinler arasında çok yönlü bağlantılar kurmak, aralarındaki ikişkiyi derinleştirmek, güçlendirmek ve değerlendirmek felsefenin temel işlevlerinden biridir. Bu noktada karşımıza tıp felsefesi çıkmaktadır. Tıp felsefesi, hem tıbbın temel kavramlarını, konularını ve sorunlarını sorgulayıcı bir mantıkla ele alan, hem de mevcut tıbbın dayandığı felsefî zeminin köklü bir eleştirisini ve analizini yapan, bu zemini yapı söküme uğratan bir felsefedir. Bu bağlamda bu felsefe temelde hekimlerde klinik tıbbın temel sorunlarına ve kavramlarına karşı sorgulayıcı bir bilinç kazandırmayı hedeflemektedir. Zira tıp felsefesi hekimlerde bu bilincin oluşmasında, dinamizm kazanmasında ve süreklilik arz etmesinde oldukça kritik bir rol oynayabilir. Neticede bize göre tıp felsefesi ne bir cevap ve sonuç ne de görülen ve gösterilen bir şeydir. O, daha ziyade bir ‘işaret’ veya ‘soru’ dur. Tıp felsefesini bir ‘soru’ olarak ele almak demek, onun bizler için anlamının ve öneminin hala keşfedilmeyi beklediğini peşinen varsaymaktır.