Bir varmış bir yokmuş. Evvel zamanlarda insanlardan selam alan devler, güneşi örten ejderhalar, başı göğe değen ağaç tepesindeki çıngırağı düşüren bahadırlar, perilerin kolladığı çobanlar, kıyankatların kargışladığı erkek kızlar, gökten inen altın tahtlar, şah kızlarının gönlünü çelen çiftçi oğlanlar, geceler günler boyu süren toylar, daha neler neler varmış. Masallar halk irfanından çıkmış olağan veya olağanüstü hadiselerin en yalın dille halkın sinesine dönmesiyle ortaya çıkar. Kimi zaman zengin bir insan kadrosu yoluyla iyi ve kötü tiplemelerin, onların temsil ettiği erdem ve faziletle ahlaksızlık ve bencilliğin, merhametli ve zalimle zengin ve fakirin, padişah kızıyla çobanın mücadele ve kaynaşmalarını; kimi zaman hayaller ve fantezilerle birleşerek ejderhalara, Şahmeran’a, peri kızlarına, cadılara, Hızır’a denk gelen, kırklara karışan, Kafdağlarına çıkan insanların hikâyelerini içerirler. Hepsinde alınacak bir ders, çıkarılacak bir öğüt, yüzyıllardan süzülüp gelen tecrübelerimizin renkli nüveleri vardır. Tuğba Bayrakdarlar, “Realist Masallar” ve “Peri Masalları” başlıkları altında iki grupta topladığı 70 Türkmen masalıyla bizi asri hayatımızın ölçüye gelen makul çerçevesinden çıkarıp hayal kanatlarımızı terleterek hem bütünüyle bizden hem bütünüyle bambaşka diyarlara uçuruyor.