Çukurova deyince, sarı sıcak gelir akla. Bir de yeşil üzerine ak benekler serpilmiş pamuk tarlaları… Mısır, mavi bir denizdir o topraklarda. Gelin süzülüşlü sarışın ay çiçekleri süsler ovaları. Gözleriniz, hayat fışkıran bu uçsuz bucaksız tabiatın ufuklarında kaybolur.
Tarlalarda sıra sıra ırgatlar görürsünüz güneşi tepesinde taşıyan. Şalvarlı, başları poşulu gün esmeri insanlar… Gözlerine kan oturan kavruk çocuklar gelir karşınızdan. Bakırlaşan çehreleri susuz topraklar gibi çatlamış, çile dolu, kahır dolu kocalar… Gönülleri gurbet, gözleri hasret olan, al yazmalı analar… Çocukluğunu bile yaşamadan, Çukurova topraklarına savrulan parmakları kınalı Elifler, elleri nasırlı Mehmetler… Efkârın diğer adı sıladır buralarda. Hasretin öteki yüzü gurbet… Gün olur, her tarladan yanık bir bozlak dökülür gönüllere.”
***
Ekici’nin hikâyeleri, köyden kente göçün doğurduğu kültür ve değerler çatışmasını gündeme taşımasıyla dikkati çeker. Geleneksel muhafazakâr değerlerle modern, seküler Batıcı değerler arasında gidip gelen halkımızın dram ve trajedilerini etkili bir üslupla kaleme alır.
Onun öyküleri; akıcı, sürükleyici, etkileyici ve sahici bir dille kaleme alınan bir Türkçe şölenidir